“Türkiye’de aktif nüfus sermaye hareketlerinin gereği olarak, iyiyi kapitalizmin sunduğu şey olarak tanıyor. Yani insanlar cep telefonu markası dolayısıyla kendilerini iyi hisseden duruma geçiyorlar. Buradaki düşüşü fark edemeyecek kadar aşağıdalar.”
-İsmet Özel
Bu başlık sana neler çağrıştırmış olabilir? İş arkadaşları, zamlar, mülakatlar, yöneticiler, mesai saatleri, atlamanız gereken seviyeler, istifa gibi tüm kavramlar sanırım. Çünkü genç bir profesyonel, hayatının en önemli dönemini bunlara kafa yorarak geçirmektedir.
Arkana yaslan, üzerine istediğin kısımları alınabilirsin. Benzer durumlarla karşılaşmış genç profesyonellerden biri; yıllarını iş hayatına adamış, bu gerçeklerle yüzleşmiş bir üst düzey yönetici ya da yeni mezun olup, tüm enerjini bu döneme adamaya hazır bir genç olabilirsin. Rahat ol, ben de gencim.
Bu ay iş hayatımda tam zamanlı ve profesyonel anlamda çalıştığım dolu dolu, bana göre başarılı, az tatilli, bol ödüllü-projeli, çokça sosyal medya yenilikli 3 seneyi doldurdum. Son 6 ay ya da 1 sene diyelim biz ona, işlerin böyle gitmeyeceğine karar vererek çeşitli sorgulamalar arasında bir yolculuk yaptım. Burada o yolculuğun detayına çok girmeyeceğim.
3 koca senede iş hayatında özetle neler yaşadım bakalım,
- 22 yaşımdan 25 yaşıma geçtim,
- İkisi ajans, biri kurumsal şirket olmak üzere 3 farklı kurumda iyi ünvanlar ile çalıştım. Çalıştığım sektöre göre maaşlarımdan şikayet etmedim. Zaten kimsenin emeğimin karşılığını tam anlamıyla vereceğini düşünmüyorum, onu ancak ben bilebilirim.
- Çok güzel dostlar kazandığım gibi tanımaktan da utandığım insanlarla iletişim kurdum, çalıştım, onları da tanımakla halime şükrettim.
- Çok sayıda yönetici görevlerini üstlenmiş ancak çok çok az sayıda gerçek yönetici vasıfları taşıyan insanlar ile çalıştım. Onların kazandırdıkları için minnettarım. Kendilerine de sık sık dile getirmeye çalışıyorum, umarım mutlu olmalarına sebep oluyorumdur.
- Çokça eğitimler verip, bildiklerimi insanlara anlatmaktan pek mutlu oldum.
- İş hayatı dediğiniz bu yerde, pazarlama dışında çok ciddi tecrübeler edindim. Ciddi ve ağır tecrübeler.. Bunlara genç yaşta tanık olmanın hem katkısı hem de benden götürdükleri oldu.
- Ara ara stres ve hareketsizlikten dolayı kilo aldım, kilo verdim.
- Stresten son 1 yılda iki hastalıkla tanıştım. Allah beterinden korusun..
- İş hayatından nasibimi ve beklentilerimi erken alarak, hayallerimi biraz revize ettim. Kendime yeni kapılar açtım.
- İş hayatında şansa inanmayanlardanım. Hatta hayatta da şans diye bir kavramın varlığına çok inanmıyorum. İş hayatı özelinde irdelersem; şans sandığınız şey bana göre, hak edilmiş kazanımlardır. Yani bu kapıları şans değil ben açtım; çok şükür ki hak ettiğimi düşünerek. Yani bulunduğum her yerde olmamın bir sebebi vardı. Buna da kader ve kısmet diyoruz.
- Hala bekarım ama evlilik ve anne olmak üzerine ciddi fikirlerim oluştu; zaten var olan fikirlerim aynı kararlılıkta sırtımı sıvazlıyor. İş hayatındaki tüm kadınlara önce ruh ve beden sağlığı diliyorum.
- İş hayatının etkisine ve esnek çalışma saatlerine rağmen hayırlı bir evlat ve iyi bir abla olmak için çok çalıştım, hala da devam ediyorum.
- İstediğim tatili ancak 3 yılın sonunda, istifa ettikten sonra yapabildim.
- Bol bol ağladım, insanız doğamızda var. Bana yapılan çokça haksızlığa karşı hiç susmadım ve hak edilmediğim yerde kendim için iyi bir zaman tayin ederek ayrıldım, hiç durmadım!
- İnsanları hep gözlemledim, davranış nedenlerini sorguladım.
- Birçok insana hem iş hayatları hem de özel hayatları için yardımcı olmaya çalıştım. Çoğu tarafından ‘yaşam koçu’ görevlerini bile üstlendim. Bundan çok büyük zevk aldığımı söylemeliyim. Bazen sizin yerinize birisinin, nefes almanız ve bakmanız için pencereyi açması gerekebilir.
- İşten fırsat buldukça (ki en acıklı cümle budur; fırsat bulmak) yakın yerleri bol bol gezdim, yeni şeyler keşfederek içimdeki enerji dolu insanı tüketmemeye çalıştım.
- Kendimce başka yerine getirmem gereken kişisel görevlerim için uğraştım.
- Çokça tasavvufla ilgilendim..
Sevgili Ali Ural, Posta Kutusundaki Mızıka adlı kitabında der ki;
“Mutluluk bir seyahat şekli olması gerekirken, bir türlü ulaşılamayan hayali istasyonlar haline geliyor.”
ve Sevgili Engin Geçtan, Hayat isimli kitabında der ki;
“Büyük kent insanının sık kullandığı uyuşturuculardan biri de hız. Hız, insanın içindeki boşlukla yüzleşmemesi için çağdaş normların da pekiştirdiği ve uyuşturucu niteliği kazandığında yavaşlatılması zor bir araç.”
Neden paylaştım bunları dersen, özellikle iş hayatında perde arkasında bunlar duruyor. Mutluluk; evet çalışarak, dolaylı ya da doğrudan hep elde etmeye çalıştığın. Hız; daha çabuk mutlu olmaya çalışman. Bu sürede senden götürdüklerini görmeyecek kadar kendini kaybettiren, hız.
Arada bir saate bakmadığınız günler geçirin. Benim o günlerimden birer kare,
Evet iş hayatı,
- Hani şu en az 16 sene eğitim aldığımızda bize hep konulan ilk hedef.
- Benim gibi gerçekten işi sahiplendiğinde, fazla sorumluluk almakla kategorilendirildiğin,
- Emek harcadıkça, hakkını vermeye çalıştıkça hırslı sanıldığın,
- Hani hakkında binlerce kitap yazılan. Hatta bu kitapların çoğunun iletişim, davranış ve başarı üzerine olduğu ama kimsenin iletişim kurmak için en ufak bir çaba harcamadığı,
- 3 gün tatil yapabilmek uğruna aylarca beklediğin ama gittiğinde çoğu zaman burnundan getirilen,
- Eşinle, çocuğunla, evinle, ailenle, sevgilinle ya da yalnızlığınla geçirdiğin zamandan çok zamanı isteyen,
- Her türlü insanla uğraşmak, pardon iletişim kurmak ve iş yapmak zorunda olduğun. Kariyer basamağını çıkmak için ya sessiz kalman, türlü oyunlara göz yumman ya da mesela çok para harcayıp ödül kazandırman gereken,
- Koca bir haftayı, hafta sonu ne yapacağının hayaliyle geçirdiğin; hafta sonu ise lanet Pazartesi gününü düşünürerek ziyan ettiğin,
- Tüm bu engebeli, yağmurlu ve karlı yolda bir hobi edinmeye çalışarak mutlu olmaya çalıştığın,
- Kendine vermek istediğin bir mola için, toplantı takviminde kırk takla attığın, iş hayatı.
Bence bu kadar yeter; çünkü hepinizin aynı anda istifa etmesini istemem. Kredi kartı borçlarınız var malum, hani şu 400 tl ye sırf gösteriş için aldığınız çantaları 8 ayda ödediğiniz.
Tüm bunları okurken, iyi öyle de çalışmak zorundayız diyeceksiniz. Evet, bence de hepimiz çalışmak zorundayız. Hem de iş tatmini yaşayarak, keyif alarak, tadını çıkararak, yer yer sinirlenip gerilerek. Ama insanlığımızdan taviz vermeden, saygı çerçevesinde ve birlikte yol aldığımız insanları ve kurumları her daim düşünerek, çalışmak zorundayız. Ama şartları iyileştirmek, değiştirmek sadece senin elinde; kurumların ya da kişilerin değil. Ve modern hayat kavramının yaratmak istediği “Tek başına, dimdik ayakta dur!” duygusunun aksine, birçok insana ihtiyacın olduğunu unutmayarak. Anlatmak istediğim tamamen bu..
İş hayatı, aşk hayatı gibi farklı davranman gereken hayatlar yok! Bir tek hayatın var ve şu an onu yaşıyorsun.. Hayallerin, mutlulukların, işin, eşin, sevgilin ya da yalnızlığın; en önemlisi aileni de kucaklayabileceğin bir tek hayat. En çok sevmen ve değer vermen gereken kendinle yaşayabileceğin bir tek hayatın var. Bu dünyaya geliş sebebini kavrayacağın ve sana ‘verilmiş’ esas sorumluluğu yerine getireceğin bir tek hayat..
Kendine sorman gereken sorular için bolca ayna, harika kağıtların ya da defterlerin ve hiç olmazsa evernote hesabın var.
Sevgilerimle.
“Bir işe tam sarılan kişi yanılmaz. Bir kimse bir şeyi ciddiyetle ararsa, bulur ve bir kimse bir kapıyı ısrarla çalarsa, içeriye girer.”
– İsmet Özel’den yazdığım alıntı ve değerli yorumları için sevgili Yağız Gönüler‘e teşekkür ediyorum.
– Kapak fotoğrafı ise odadakiadam‘a aittir.
Kafamın bir kenarında düşündüğüm bazı şeyleri o kadar iyi ifade etmişsiniz ki tekrar aynı şeyleri yazmak, anlatmak gerçekten israf olur. Hemen hemen aynı yolculuktan geçtiğimi söyleyebilirim (: bu yazı “yaşadıklarıma dair” bana verilmiş bir hediye gibi oldu, zaman ayırıp yazdığınız için teşekkür ederim.
Buna gerçekten çok sevindim! Bu yolculukta önemli olan kendini sürekli dinlemek, uzun dinlemenin ardında da ortaya bunlar çıkabiliyor işte. Sorun her zaman var, önemli olan çözüm şekli ve yaklaşım. Bu yüzden kişinin bakış açısı burada farkı ortaya koyuyor. Yorumun için çok teşekkür ederim. (:
Selamlar.
Ben de iş hayatında şansa inanmayanlardanım. Hatta şans diye bir kavramın var olduğuna bile inanmıyorum. İş hayatında deneyimle nitelenmek, işini sevmek ve ya iş, aşk, insanın kendisi kombinasyonu gibi durumlar ile gerçek mutluluğu bulmak sanırım biz insanların her zaman buna ihtiyacımız var. Yazınızı sıkılmadan baştan sona tek nefeste okudum. Yazıyı okuyan her insanın kendinden kesitler bulması kaçınılmaz, ama ben okurken çok farklı kapıların tokmağını vurdum. Ben 23 yaşındayım ve edindiği deneyimler, gözlemlediğim insanlardan bende oluşan deneyim yansıması. Bütün bunlar benim uzun yolculukları erken tanımama vesile oldu. Ben hala bütün bunlarla beraber mutluluğu arıyorum. Umarım bulabilirim :)
Teşekkürler,
Yusuf Talha Özbay
Yorumun için çok teşekkür ederim! Kolaylıklar diliyorum sana da, sorgulamak her zaman iyidir. Ve son olarak mutluluğu hep arayacağız ;)
klavyenize sağlık :) satır aralarında güzel mesajlar içeren bir yazı olmuş. ayrıca yazının tamamındaki samimi uslup süper, tskler…
Çok teşekkür ederim :) Hepimizin yaşadığı önemli bir dönem sanırım, ben de hissettiklerimi yazdım. Aradan geçen 1,5 yıla rağmen aynı düşüncelere, hala sahip olduğum için de bu yazımı ayrıca severim. Umarım sana da bir şeyler katmıştır :)